"Olmaz, biz illa 5 duyumuzu da kullanacağız." derseniz; yanınıza almanız/almamanız gerekenler listesi yapalım.
Alınacaklar:
- gönül,
- iyilik,
- umut,
- ümit,
- güneşli günler,
- azim,
- fedakarlık,
- dost gülümsemeler,
- yardım,
- kitap,
- kalem,
- defter,
- şarj aleti,
- ses bombası,
- terlik,
- çubuk kraker,
- Türkiye haritası,
- köy yeşili,
- çocuk sesi,
- kuru fasulye kokusu,
- künefe tadı,
- anneanne evi görüntüsü,
- oyuncak eşek,
- sarma,
- sandviç,
- horon ritmi,
- poğaça,
- kruvasan,
- börek,
- çörek,
- biraz sihir, biraz mavi..
- iyi olmayan her şey ve sakız.
Köy okuluna gideceğiz. Okulların ihtiyaç listeleri belirlenmiş. Badana yapılacak, kitap götürülecek. Her şey somut. Yeni dahil olduğum bir proje ve insan grubu. Sonradan utanacağım endişelerim var şimdi. 24 saat yolculuk. Nasıl olur diyorum. Düşünüyorum. Günün koşturmacası.. Alınacaklar/alınmayacaklar anlaşıldı. Sırt çantaları hazır. Otobüse binilecek yer sandığım ve daha önce toplantı var diye gittiğim okula gidiyorum. Dönüşümde başka bir anlam katacağım o binaya.
Önce gelenler var. Saat 7'de gelenler.. Zaten heyecandan geç uyumuş herkes. Heyecan göstergesi fotoğraflar atılıyor, cümleler yazılıyor What'sApp grubuna bir gece evvel. Grubun simgesi olan mavi kelebek girmiş aklımıza sanki. Sözleşilen saat sabah 9-10 arası. Kamyonet yüklenecek. Sonra sadece bir kamyonet olamayacak kadar hem de. Dört gözle beklenecek, gecikmesi üzecek. İşin sırrı kamyonetin her tekerine bir anlam yükleyeceğiz.
Giriyorum ofise; kimi kağıt kesiyor, kimi kitap kucaklamış. Şimdi çıkarın yanınıza aldığınız yardımlaşmayı, umudu diye bağırmış benden önce biri; Seyhan’dır. Sorunsuz ve pürüzsüz bir koordinatörlük onunki. Her şeye karşı tedbiri var, çünkü bu sevgi bize şifa olacak. Onun dışında adımı bilen yok denecek kadar az. Ama biliyor herkes, gönüllüyüm. Herkesin adı aynı. Bu bir standartlaştırma değil. Bu öz kardeşlerinizi sayıya dökerken, şu kadar tane kardeşim var diyebilmek. Kiminize çok lirik, bayağı da can sıkıcı gelecek. Amacım bu zaten; canınızı sıkmak, sorular sormak.
Sonrasında çantalar dolduruyoruz her minik beden için; kalp kesiyoruz kağıtlardan, üstüne yapıştırıyoruz. Gerçek kalpleri de yanına almış 30 küsur kişi yola koyulacağız birazdan.
Otobüsümüz temiz ve geniş 😉 Kimseyle tanışmadığım için rastgele bir yere oturuyorum. Rastlantı yoktur, olması gerekir ve olur. Eğer varsa bile güzel bir rastlantısın Ece. Hepsi güzel. Ece; canım sıkıldı dedi, oyun oynadık birbirimizi tanıdık. Çocukluğundaki arkadaşlarını özlüyormuş. Arkadaş olmaya gidiyor. Zaten eğer çocukluğunu özlüyorsan gidersin, başka bir çocukta yaşamak istersin. Şehir, şehir ardına gidiyoruz. Çıkarın şimdi horonu çantadan, yol kenarında mola verip horon tepiyoruz. Bu bir çeşit enercayzing 😊😊 Farklı, gülümseten ve canlı. Gözünüzün önüne getirin, heh işte öyle, el ele bir ritim tutarak gidiyoruz.
İlk durak Malatya’nın Doğanyol ilçesinin Konurtay köyü. O gün Malatya-Beşiktaş maçı var. Şehir epey hareketli.. Taraftar hissi uyandırıyoruz. Plakamız 34. Evet biz de oradan geldik. Başka şeylerin taraftarıyız. Şu ülkede yalnızca belli bir bölgeyi gezip gören benim için şaşırtıcı derecede temiz ve düzenli. Sonrası ilçeye varış. Oradan da köye uzanan doğanın güzelliği. Yeşili ve maviyi çıkarın şimdi masaya. Görseniz, yazın burası kim bilir nasıl olur diye iç çekersiniz. Fotoğrafçımız Kardelen durduruyor bizi bu manzara için. Manzara fotoğraf makinesinde, bizimle İstanbul’a gelebilecek artık.
(Manzara içimizde şimdi, döneli bir hafta oldu.)
(Manzara içimizde şimdi, döneli bir hafta oldu.)
Okuldayız. Gözler meraklı. Bizler heyecanlı. Heyecanın yarısı barajı geçerken yolda kaldı ama ona rağmen sabırsızız. Tamamını alsak yanımıza kimse tek kelime edemeyecek. Uuuuuupuzun bir sofra kurulmuş, gözlerinin içi parlayan ev sahipleri -köy halkı- buyur ediyor bizi. Yiyip içiyoruz. İçinde ekşi olan ayranı ilk içtiğim anı hafızamdan hiçbir hastalık silemez.
Gönüllü formalarımızı giyiyoruz. Benim ilk projem olduğu için alelacele giriyorum sınıflara. Nasıl olacak, nasıl yapılacak bir fikrim yok ama hazırım. Boyalar, fırçalar derken fotoğraflar videolara dönüyor içeride. Hummalı bir telaş.
Dışarıda çocuklar var, her birinin dünyayı değiştirebileceğine inandığım çocuklar. İsmim kolay onlar için. Çünkü tek öğretmenlerinin adı "Hümeyra". Top oynarken biz de öğreniyoruz; Muhammed, İlknur,Taner, Ali, Ayşe.. Yüzler boyanıyor, taçlar takılıyor, meslekler tanıtılıyor. Dışarısı biraz soğudu hava da karardı, içeri girelim yine.
Sihri ve maviyi çıkaralım şimdi. Mesleğine saygı duyduğum ve o gün benim de tarafından bir şeyler öğrendiğim Canberk sahnede.. Şapkadan tavşan çıkarmıyor, hayvanlar özgür. Ama bir gün isterlerse illüzyonist olup onlar –çocuklar- yapabilir. Bu incelikle dopdolu mesajlar ancak bir illüzyonist tarafından verilir Canberk, diyorum içimden. Bir çocuk kalkıyor ayağa; bizimle bugün burada olan abimize teşekkür ederiz diyor. Halbuki soru: ‘Sihri çözdün mü?’ idi. Ama belli sihir tamamen çözülmüş. Göz göze geldiğim gözler de Canberk’in mesajları gibi dopdolu.
Şimdi çıkarmayı bırakalım, bir dilek kutusu hayal edip içine dilekler atalım, dilek sonuçta aklımıza ne gelirse yazdık değil mi? Çocuklarımız bizden önce davranıp atmış bile. Tek diledikleri; ‘tek’ öğretmenlerinin onlarla kalması. Teklik; çok ön planda, mesela Hümeyra öğretmenin okulun yanı başında "tek" bir odası var. Heee bir de yeri gelmişken her çocuk "tek" ve "benzersiz".
Duruyorsun, inceliyorsun. Kendi evini boyar gibi boya yapan, kendi evine güzel tablolar asacak gibi çivi çakan insanların görüntüleri.. Zımparalarken sıraları, yaşanan her kötü anı da söküp atıyorsun bir süreliğine.
İkinci durak Hatay’ın Hassa’sının Gürpınar’ı. Esra’nın anneannesinin evine uğradıktan sonra yakın geliyor yol. Cümleten hoş geldik ona göre 😊
Sürecek sanıyorum böylece. Günler günleri kovalarken başka başka okullar yenilensin istiyorum. Biz de yenilenelim biraz. Eşref öğretmen tüm sınıfına yaptığı gibi otobüsümüzü de önüne katıp okula götürüyor. Öncülük ediyor okul yolunda. Yine bekleyenimiz çok. Teyzeler kek yapmış, çay demlemiş. “Hepiniz ayrı memleket, aynı mektep dimi?” diye soruyorlar. Bence aynı memleket, aynı mektep ama evet diyoruz.
T-shirt boyayacağız, bir abla geliyor yanımıza. Evdeki küçük oğlu, ablasının yaptığı
t-shirti görürse üzülür, kıskanırmış. Onun yerine ben bir tane yapıp götüreyim diyor. Alıyor eline boyayı. Çiziyor,boyuyor oya işler gibi emek emek. Gidince fark ediyoruz ki yanında götürmemiş denemesini. Hepimiz bazen bir şeyi sadece denemek isteriz. İnsanlar incelikli. Başka bir abla yanımıza sokulup: “Ben de bunu televizyonda gördüm bir de yapsam en son" diyor. Daha açık sözlü. Ebru sanatı gerçekten sanat gibi hissediyor kendini o an. "40 yaşımdan sonra bana bunu da gösterdiniz, değil çocuklarım ben bile unutmam sizi" diyor. Duysa inanmaz belki ama her kitre gördüğümde benim de gözümün önüne onun elleri gelecek. 40 yaşında denenen ebrunun 40 yıl hatrı olacak.
t-shirti görürse üzülür, kıskanırmış. Onun yerine ben bir tane yapıp götüreyim diyor. Alıyor eline boyayı. Çiziyor,boyuyor oya işler gibi emek emek. Gidince fark ediyoruz ki yanında götürmemiş denemesini. Hepimiz bazen bir şeyi sadece denemek isteriz. İnsanlar incelikli. Başka bir abla yanımıza sokulup: “Ben de bunu televizyonda gördüm bir de yapsam en son" diyor. Daha açık sözlü. Ebru sanatı gerçekten sanat gibi hissediyor kendini o an. "40 yaşımdan sonra bana bunu da gösterdiniz, değil çocuklarım ben bile unutmam sizi" diyor. Duysa inanmaz belki ama her kitre gördüğümde benim de gözümün önüne onun elleri gelecek. 40 yaşında denenen ebrunun 40 yıl hatrı olacak.
Eşref hoca bir görünüp bir kayboluyor. Yemek yiyin diyor, karnınız doysun. Yol yorar bilirim. O anda yorulduğunu hisseden yok henüz. Belki daha sonra. Çok iş var yapılacak. Kitaplar dizilecek, bilgisayarlar kurulacak, halılar serilecek. Kapılar boyanacak, sonra biri gelip yanlışlıkla elleyecek kapıyı. Ya da montu, forması değecek. Boya bozulacak. Anı kalacak kapıdan. O anlar tıpkı bulaştığı yerden çıkmayan silikonlu boyalar gibi renk renk şimdi zihnimde.
Üşüyen yan sınıftaki sobanın yanına koşacak; hani çay fokurdayan üstünde. Kısa süreli muhabbetler edilecek. Isınan hooop tekrar yerine.
“Bir günün sonunda künefe.”
Evet bence de Ahmet Haşim bizimle olsaydı bu projede, o şiiri böyle yazardı. Hata şöyle derdi eminim:
Evet bence de Ahmet Haşim bizimle olsaydı bu projede, o şiiri böyle yazardı. Hata şöyle derdi eminim:
Akşam, yine akşam, yine akşam
Köylerde bu dem bir çocuk olsam!
Sorular sormak isterim, kafiyesi redifi değil bahsettiğim. Biliyor muyuz gönlümüzün eksiklerini, ihtiyacımız olan duyguları. Rengi solmuş mu kalbimizin, boyası mı dökülmüş? Yüzeyi mi yıprandı iyiliklerimizin? Evet katılıyorum, her şey soyut. Düşünüyorum ciddi ciddi kim yenilendi; okullar mı, biz mi?

Maşallah kalemine sağlık....Yüreğine sağlık l.....
YanıtlaSilÖyle güzel yazmış ve öyle güzel hissetirdin ki yaşadıklarını.
YanıtlaSilİnsana kendi yaşamını sorgulattığın için kendi adıma çok teşekkür ediyorum. Daha çok yaz o güzel kaleminle 🌹
Bayıldımm, hissettirdi sende olanları😇
YanıtlaSilÇok güzel ve naif bı kalemin varmış su gibi bı solukta aldım anlattıklarını almakla kalmadım yaşadım o anları kalemine sağlık 😊
YanıtlaSil